Hayatın Ötesinde: İnsan Olmak

Hayat, bazen bir kod satırını yazmak kadar basit, bazen ise karmaşık bir algoritma gibi çözülemeyen bir denklem. Çoğu zaman plan yaparız, hedefler koyarız ama hayatın kendi değişkenleri her zaman sabit değildir. Düzeni arzularken, kaos içinde öğreniriz. Planlar yapar, yollar çizeriz ama hayat, kendi değişkenlerini hesaba katmamıza nadiren izin verir. İnsan olmak, sürekli değişen koşullarda anlam bulmaya çalışmak demektir.

Teknoloji benim için sadece bir iş değil, aynı zamanda bir düzen, bir sistem kurma çabasıdır. Ama sistemler ne kadar iyi olursa olsun, insan hayatı kaotik, öngörülemez ve zaman zaman acımasızdır. Bir baba olarak, bir evlat olarak, bir insan olarak bu kaosu yönetmeyi öğrenmek, belki de gerçek varoluş çabası budur. Çünkü bazen hayatta ilerlemek, sadece oluşturmak değil, kimi zaman bırakmayı da bilmektir.

Ne ileri ne geri gidebilmek, ne bir şeye tamamen tutunabilmek ne de ondan vazgeçebilmek…


Baba Olmak: Sadece Büyütmek Değil, Yol Göstermek

Bir çocuk sahibi olmak, ona sadece yemek vermek, okula göndermek ya da iyi bir hayat sağlamak değildir. Ona dünyayı nasıl anlaması gerektiğini öğretmek, doğruları kendi iç dünyasında bulabilmesini sağlamak, korkularıyla nasıl yüzleşeceğini göstermek… İşte esas mesele budur.

Bir baba olarak, bazen yorgunluktan bitmiş bir şekilde eve geldiğinde bile gülümseyebilmek, bazen de çocuklarına karşı güçlü dururken, içindeki belirsizlikleri ve korkuları saklamak zorunda kalmaktır. Gerçek liderlik, güçlü görünmek değil, yanında olanları güçlendirebilmektir.

En zoru ise geleceğin bilinmezliği içerisinde endişeye kapılmadan, güvenle yürüyebilmesi için kalplerine cesaret, zihinlerine sorgulamanın ateşini, yollarına kaybolmayı da bilen bir bilgelik bırakmak


İlişkiler: Anlamak mı, Anlaşılmak mı?

İnsan ilişkileri, bir sunucu ile istemci arasındaki iletişim kadar net değildir. İnsan, birbiriyle iletişim kuran ama nadiren tam anlamıyla anlayan bir varlıktır. Bir kelime söylersin, ama karşı tarafın zihninde bambaşka bir şekil alır. Sevdiğin birine en saf niyetinle yaklaşsan da, bazen yanlış anlaşılırsın, bazen de hiç duyulmazsın, belki de hiç anlamazsın.

Bu yüzden belki de en büyük yanılgım, anlaşılmayı beklemek oldu. Hayatın en büyük paradokslarından biri, en çok anlaşılmak istediğin insanların bazen seni en az anlayanlar olmasıdır.

Ama belki de bu yüzden sevgi, gerçekten değerli. Çünkü karşılıksız olduğunda bile devam edebilme gücü ister.

En büyük boşluk, duyulan ile anlaşılan arasındadır


Türkiye’de Olmak: Kendi Düzeninde Bir Karmaşa

Türkiye, sabit kuralları olmayan bir sistem gibi. Burada herkes çözüm bulmaya çalışıyor ama kurallar sürekli değişiyor. Bir gün geçerli olan bir şey, ertesi gün anlamsız hale gelebilir. Teknoloji gibi, güncellenmesi gereken ama bazen eski kodlarla devam eden bir yazılım gibi.

Burada yaşamak, çevikliğin en büyük erdem olduğu bir sistemde var olmak demektir. Düzene ayak uydurmak değil, değişen düzen içinde kendi yolunu bulabilmek. Bazen haksızlığa ses çıkarmak, bazen de görmezden gelmek zorunda kalmak. Bazen hayal kurmak, bazen sadece günü kurtarmak.

Ama yine de, tüm kaosa rağmen burada bir ruh var. İnsanların sıcakkanlılığı, dostlukları, en zor zamanlarda bile gülmeyi bilmesi… Belki de bu yüzden, bu topraklar benim ve ailem için vazgeçilmeyecek kadar güçlü.

Adanalıyık, sıcağına da insanına da alışkınım. Bu topraklarda büyümek, hayatın düzensizliğine karşı kendi yolunu bulmayı da bir şekilde öğretiyor


İnsan Olmak: Kusurların İçinde Bir Anlam Arayışı

Teknoloji her zaman mükemmelliği hedefler. Kodlar optimize edilir, sistemler hatasız hale getirilir, makineler daha akıllı olur. Ama insan böyle çalışmaz. Biz hatalar yaparız, pişmanlıklar duyarız, yanlış kararlar alırız, duygularımıza yenik düşeriz. Ve belki de bizi insan yapan tam olarak budur.

Mükemmel olmaya çalışmak yerine, kendi kusurlarımızla nasıl yaşayacağımızı öğrenmek daha değerlidir. Çünkü hatalarımız, kararlarımız, kaybettiklerimiz ve kazandıklarımız, bizi biz yapan şeylerdir.

Hayatta tüm değişkenler sürekli değişse bile, değişmeyen tek şey kendimizi tanıma çabamızdır. Her gün yeni bir şey öğreniyoruz, bazen kolay yoldan, bazen zor olanı seçerek. Ama hayat, en nihayetinde çözülmesi gereken bir algoritma değil; içinde yol almayı öğrendiğimiz çok zorlayıcı bir denklem.

Geçmiş hatalar, pişmanlıklar, zaferler ve bitmek bilmeyen ilerleme süreci…


Planlar yapıyorum, hesaplıyorum, en verimli yolu arıyorum, ama çoğu zaman hayatın kendi akışı beni bambaşka yerlere götürüyor.

Ne tamamen düzeni sağlayabiliyorum, ne de kaosa alışabiliyorum. Ama belki de mesele tam olarak budur; bilerek ya da bilmeyerek yol almak, bazen anlamak, bazen sadece hissetmek ve ilerlemek…